Komalen Jinen Ciwan

 

YAŞAYAN VE YAŞATAN AKIL, TOPLUMSAL AKIL

Roşan Semsûr

Akıl, ufuk, havsala, irfan, basiret, zihin, izan gibi birçok farklı karşılayanla günlük yaşamda kullandığımız bir kavram olmasının yanında felsefede de çıkar karşımıza. Aklın doğası ve beyinle olan ilişkisi, akıl-beden ikilemi asırlardır felsefenin temel konuları arasında yer almıştır. Yaratılışçılar, aklın gelişmiş biçimde ve birden ortaya çıktığına yani aklın, kutsal yaratılışın bir parçası olduğuna inanırlarken, karşıt olarak aklın uzun bir evrim sürecinden geçtiğini ve doğaüstü güçlere gereksinmeden açıklanabileceğini savunan görüşler de olmuştur. İlk filozoflardan Herakleitos MÖ. 5.yüzyılda varlık anlayışının temeline koyduğu logos sözcüğünü akıl, ölçü gibi anlamlara gelecek şekilde kullanırken, aklı, evreni bir bütün olarak kuran ve hareket ettiren ilke olarak tanımladı.
Aristotales, akıl, maddenin nasıl ve neden olduğu gibi oluştuğu, neden öyle kalmayıp değiştiği sorularının cevabıdır derken, Sokrates, “insanı insan yapan şey psukhe olup, psukhe’nin özü akıldır. Erdem, yalnızca insana özgü olan akılla ilgilidir. Aklın en önemli fonksiyonu, tıpkı zanaatkârın araçlarını bir şey yaratmak için iyi kullanması ve yönetmesi gibi, onun bireyin hayatını yönetmesi, yönlendirmesi ve düzenlemesidir” der. “Sorgulanmamış hayat yaşanmaya değer olmayan hayattır” derken de aklın yönetme, yönlendirme ve düzenleme özelliğine vurgu yapar. Aydınlanma filozoflarından olan Kant ise aklın, ahlakın kaynağı olduğuna inanıyordu.
Aklın bu tanımlamalarına baktığımızda, erdem, araştırma, yaratma, yönlendirme, yaratıcılık gibi kadını ve erkeği kapsayan, tüm insanlık için olan birçok vasıf görürüz. Peki ne oldu da tarihin seyri ortak aklı erkek aklı ve kadın aklı diye bir ayrışmaya götürdü ve günümüze gelindiğinde erkek aklına meyillendi.
Aklı, erkek ve kadın diye cinslere ayırmanın doğruluğu, “erkek aklı” ya da kadın aklı, ifadesiyle neyin kastedildiği tartışılması gereken konulardır. Önder Apo`nun hakikate ulaşmada yöntem olarak ortaya koyduğu mitoloji, din, felsefe ve bilimle gelişen insan, büyük bir tecrübe ve toplumsal bir akıl oluşturdu. Fakat insanlığın ortak ürünü olan akıl, Sümer mitolojisinden bu yana erkeklik argümanlarıyla dizayn edildi. Erkek egemen kültür kadını, akıl ve bilgi dünyasından dışlayarak aklı bir cinsin buyruğu altına aldı.
Akıl, esnek ve kendi üzerine düşünebilen özel bir olgu olsa da, norm ve kavramsallaştırmalarla gelişir. Bu norm ve kavramsallaştırmalar da insanlara nasıl düşüneceklerini, nasıl yaşayacaklarını öğütler. İnsanlar, bu akıl ürününüyle yaşarken onu, düşünüş formuna, huya, dile ve kültüre dönüştürürler. Nihayetinde “Erkek Aklından” kastedilen, aklın kadına, doğaya ve topluma karşı kültürleşmesidir.
Bu kültürleşmeyle bilimciliğin ve aklın ilahileştirilip, maneviyatın ve duygusal aklın ise ötelendiği modernist erkek aklına dayanan sistem geliştirilmiştir. Mesela Aristo, aklı(erkek olanı), duyguya(kadın olana) baskın kabul edip, kadının rolünün annelik olduğunu teorize ederken Hegel, aynı teoriyi iki bin yıl sonra Tinin Fenomolojisi`nde savunmaya devam etmiştir.
Oysa kadınla yeksan tutulan duygusal akıl, insan zihninin gelişim aşamalarında ilk gelişen, duyularla ve reflekslerle ilgili akıldır. Analitik akıl ise duygusal akıldan sonra, onunla bağlantılı olarak gelişmiştir ki, insana soyutlama, analiz etme gibi zihni kapasite kazandıran akıldır. Duygusal aklın dışlanması analitik aklı da temelsiz kılmak demektir. Bu nedenle duygusal aklı redderek analitik aklın gelişeceğini düşünmek, köklerini reddetmek ve bugün yaşanan felaketlerin nedenini görememektir. Yaşatan akıl ancak duygusal akılla güçlü bir bağ kurarak gelişebilir.
Hegel`in ilerlemeci felsefi görüşü de insan aklını ilkel-ilkel olmayan şeklinde ayrıştırmış, analitik aklın, ilkel kadın aklın aşılmasıyla gelişeceğini savunmuştur. Yani akıl derken kastedilen analitik akıldır ve erkek bilincini oluşturur! Kadının aklı ise aşılması gereken bir engel olarak görülmüştür. Felsefe dünyasının önde gelen erkeklerinden Platon`la başlayıp Hegel ve Bacon`da zirveleşen görüş aktif olan aklın, pasif olan doğadan ve dolayısıyla doğayla iç içe olan kadından kopması gerektiğidir. Yani akıl doğadan ve kadından uzaklaştıkça akıllanacak, erkek kadından ve doğadan uzaklaştıkça erkek olacaktır!
Bugün kadınla geliştirilen ilişkilerde erkeğin kendisini ölçü görmesinin nedenini bu görüşlerden muaf ele alamayız. Erkek, aklı kendi alanı olarak ele aldığından, tanımlama, yargılama, ölçü koyma, ahlakı sağlama gibi görevlere soyunuyor. Hal böyle olunca, kadını da kendi aklıyla tanımlıyor, kendi tanımlamasına uymayan kadını da sürekli ölüm cenderesinde tutuyor.
Akıl, devamlı değişim ve gelişim içinde olmasına rağmen bu değişim her zaman ileriye olmamış, Aydınlanmayla beraber maalesef daha tahakkümcü bir özellik kazanmıştır. Aydınlanma aklı, duygusal aklın aşılmasıyla geliştirilmeye çalışılmış ve ancak üzerinde tahakküm kurabilen şeylerin bilineceğini ifade ederek kadınlar, doğa, hayvanlar üzerinde tahakkümünü uygulamıştır. Adorno ve Horkheimer,“Aydınlanmanın şeylerle ilişkisi, tıpkı diktatörün insanlarla ilişkisi gibidir” derken, Aydınlanmayla gelişen aklın, bu tahakkümcü özelliğine dikkat çekerler.
Bilgi, tarih boyunca kadınların fısıldadıkları bir kelime, bilgelik de tanrıçaların özelliği olmuştur. Tüm bilimlerin kaynağı kadın emeği ve düşüncesi olsa da bugün bu alanlar korkunç bir talana uğramıştır. Devlet öncesi dönemde adaletin, bilgeliğin, doğayla ahenkli yaşamanın ifadesi olan kadın aklı, zaman içinde lanetlenmiş, kendisinden kaçılır olmuş ve sonunda erkek egemenliğine dayalı kültürlerde kadın sözüyle hareket eden erkek, erkek olamayacak kadar akılsız görülmüş ve ayıplanmıştır.
İnsanın diğer canlılardan farkı, aklı ve düşüncesinin farklı bir boyutta gelişmiş olmasıdır. Ancak bu akıl ve düşüncenin nakşedilip anlam bulduğu ortam toplumsallık ortamıdır. Toplumsallık olmadan akıl ve düşüncenin gelişme şansı bulması çok zordur. Bu anlamda aklın doğuşu büyük bir uyanışı getirirken, bu uyanışta en önemli nokta kök hücremiz olan toplumsal akıldan kaçmamaktır. Etrafımıza baktığımızda gördüğümüz tüm tahribatların en temel sebebi, insan olarak bu kök hücreden uzaklaşmamızdır. Toplumsal akıl normlarla, kavraşsallaştırmalarla şekil bulan esnek bir yapıya sahiptir. Toplumdan kopmayan, merkezine toplumu koyan akıl, yaşatan akıldır. Duygusal akıldan kopmuş analitik, kimyasal ve nükler silahlarla Kürt Özgürlük Hareketi gerillalarının katledilip, coğrafyamızı talan ettiğinde bu aklın nasıl canavarlaştığına bir kez daha şahitlik ettik. Önder Apo, manifestonun Doğa ve Anlam bölümünde İnsan, doğayı dinleyerek anlam gücünü geliştirir. İlk öğrenme tarzının mimetik olması bundandır. İnsan, doğayı dinleyerek doğadan dönüştürür değerlendirmesiyle çözümün doğadan kopmayan, toplumsal aklın geliştirilmesinde olduğuna vurgu yapıyor. Bu nedenle egemen, cinsiyetçi kodlamalarla kirletilen, erkeğe analitik, kadına duygusal aklı yakıştırarak aklı parçalayan tutumlardan arınarak, merkezine kadını, doğayı ve toplumu koyan aklı geliştirmek gerekiyor.
Akıl, yalnızca bilgiyi toplamaz, bilgiyi bilgi yapar. Bazı insanlar için bilgisayar gibi aklı var denildiğini duymuşuzdur. Oysa akıl bizim kendisine verdiklerimizden daha fazlasını veremeyen o bilgisayarlardan daha fazlasıdır. Akıl, sorunları bir bilgisayar gibi çözmekle kalmaz. Dünyada olmayan şeyleri hayal eder, düşünür ve yaratır. Kadının kalıplara sığmayan akışkan enerjisi işte bu aklın ürünüdür. Bu akıl fedekardır, yaratıcıdır, insiyatiflidir, duyguludur, estetiktir, çalışkandır, adildir, aşk ve sevgiyle doludur.
Yazar Irmtraud MORGNER, şimdiye kadar filozoflar dünyayı erkeğe göre yorumladılar fakat dünyanın değişimi, kadının yorumuna göre olacaktır diyor. Yani kadın aklı, sadece yorumlamakla yetinmeyen değiştirecek güce sahiptir. Bu güç ve akıl en fazla da genç kadınlarda mevcuttur. Genç kadınlar esnek, özgürleştirici, kapsayıcı, akışkan enerji ile toplumsal aklı geliştirecek ve Önder Apo`nun insiyatif alarak geliştirdiği bu süreçte manifestoda da dile getirdiği ortada çok ağır bir sorumluluk vardır. Yatarken bile teori ve pratik düşünülecektir. Bu rutin bir bürokrasi işi değildir yaratıcılık isteyen bir iştir. değerlendirmesiyle çalışmalara sarılacaktır.
Dönem, biz genç kadınların yaratıcılıkla, kadın aklıyla-toplumsal akılla demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmayı inşaa ederek, Önder Apo`nun komünalist yoldaşları arasında yer alma dönemidir.