“Tarihsel toplum boyunca merkezi uygarlık güçlerinin saldırılarının olduğu her yer ve zamanda yurtsever ve direnişçi halk ve topluluklar öncülüğünde kendini savunma, örgütlenme ve eyleme geçme durumları sürekli gelişmiştir. Toplumlar özgür bir yaşama kavuşmak için arayışlarını egemen sistemin ideolojik-toplumsal yapısının dışında sürdürmüşlerdir. Bunun için de öncelikli olarak düşünce ve zihniyette başlayan hegemonik yapıya karşı sürekli kendilerini düşüncede örgütlemişlerdir. Düşünce ve zihniyet ile kendini koruma yöntemi her toplulukta farklı özsavunma yöntemlerini de açığa çıkarmış ve özsavunmasız hiçbir toplum kendini korumayı başaramamıştır. Bu temelde de topluma dayatılan yabancılaşma ve saldırı ne kadar büyük olmuşsa direnişler de o kadar büyük olmuştur. Özelde Kürt ve Kürdistan gerçekliğinde her birimiz buna şahitlik etmişizdir.
Özgür ve diyalektik düşünce tarzından dolayı on binlerce kişi katledilmiş, yakılmış ve sürgün edilmiştir. Kendi düşünce yapısından ve yaşam tarzından kaynaklı yaşadığımız coğrafyalarda hâlâ bu katliam, soykırım, tutuklama, işkence ve sürgünler devam etmektedir. Çok yakın bir süreçte neredeyse her birimizin tanıklık ettiği bir Gazze gerçekliği, Dürzi halkına dönük yapılan katliam gerçekliğinin nedeni de aynı zihniyet yapısıdır. Kastik katil zihniyeti insanlığı öyle bir duruma getirmektedir ki, kendi gözleri önünde bir toplumun çocukları açlıktan ölmektedir. Fakat sahip oldukları toplumsal-komün düşüncesinde kaçma, terk etme, teslim olma yoktur. Toprak sevgisi varlık ile özdeş kılınmıştır.
Sahip olduğun düşünce var olma gerçekliğindir. Bir irade beyanıdır. Yurtseverlik düşüncesi, toprak sevgisini, toplum sevgisini, inanç ve bağlılığı yaratmaktadır. Düşünce ve zihniyetin iradeye dönüşmüş ve eylemsel kılınmış gerçekliği bu anlamda tarihten günümüze bir direniş içerisindedir. Her düşünce tarzı bir kültür, karakter ve yaşam biçimini açığa çıkarır. Bu anlamda direnen de teslim olan da düşünce ve zihniyettir. Beden ve dili de harekete geçiren insan aklıdır. Burada kendimize yönelteceğimiz esas soru da şudur: Peki bizler nasıl bir düşünce yapısına, zihniyete sahip olmaktayız? Düşünce tarzımız bizleri direnişçi mi kılıyor, pasif mi kılıyor, yoksa bir Judenrat gerçekliğine mi sürüklemektedir? Kendi gerçekliğimize doğru yönelerek, doğru sorgulama ve çözümleme ile yaklaşarak Apocu düşünce tarzına ulaşabiliriz.
Değerli Yurtsever Genç Kadınlar!
Düşünce, zihniyet inşası, fikir üretimi dediğimizde esasında düşüncede doğruya ulaşma ve anlam yoğunlaşmasını yaratmanın adı olmaktadır. Düşünceden kopuk olan pratikler kişiyi köleleştirir. Toplumsallığa değil, kapitalist sisteme hizmet eder konuma getirir. Özellikle genç kadınlar olarak daha esnek bir düşünce yapısı, diyalektik düşünceyi geliştiren ve özgür düşünebilen, düşünceyi eylemli kılan bir gerçekliğe sahip olmamız gerekir.
Önderlik; “Kapitalist sistemde tarihte hiç olmadığı kadar sözle eylem arasında kopukluktan da öteye, geliştirilmiş bir ihanet var kılınmıştır. Bu sistemde sözler sanki hep eylemi yanlışlamak içindir. Hegemonik sistemin kulluğu somutunda eyleme daha önce hiç görülmediği kadar âdeta mekanik bir aygıt rolü oynatılmaktadır.” belirlemesinde bulunmaktadır. Dikkat edin, kastik katil sistemin tam da yaptığı bu olmaktadır. Sözden, düşünceden kopuk sürü toplumlar yaratmaktadır. Kastik katil dediğimiz zihniyet yapısı özelde kadınları hedef yapmakta ve kadın adeta kendi özdüşünce yapısına ihanet etmiş bir konuma getirilmiştir.
Yine ezber olmaktan öteye gidememiş düşünce ve buna göre olan davranış ve mimikler de yaşam gerçekliğini bozmaktadır. Sahip olduğumuz düşünce bizlere değil, bir devlete, düşmana ait olmuştur. Düşünce ve eylemde uçurumlar yaratılmış ve ne söylediğimiz ne de yaptıklarımız bir hakikatin yansımasını yapmamaktadır. Düşünce gücüne, söze, inşa edilen bir bilince düşmanlık yaratılmıştır. Ana tanrıçanın örgütlediği komün toplumuna baktığımızda ise söz ve eylem birlikteliğini görürüz. Diyalektik düşünce tarzı ve simbiyotik bir ilişki hâkimdir. Komün yaşam tarzında zihniyet yapılanması herhangi bir hukuk, kanun ve kitaba göre oluşturulmamış ve kalıba sıkıştırılmamıştır. Kültür dediğimiz değerler toplamı da bu şekilde oluşturulmuştur.
Kastik katil sistem ile yapılan ise modern adı altında kişileri uyuşturmaktır. Kısacası modern cahillik, kastik katil sistemdeki cahillik olmaktadır. Duyguları alınmış, hissetmeyen, uyuşturulan, düşünmeyen, bireysel ve bencil kişilikler ile sistemini yürütmektedir. Bunlardan en korkunç olanı da bilmemesine rağmen cahilliğini aydın olma ile gösteren, topluma yabancılaşan kesimlerdir. Bilmediğini dahi bilmeyen cahillik, düşünce gücünü, bilgeliğin özünü saptırdıkça cehaletin içeriği de böylece değiştirilmiştir. Günümüz gerçekliğinde de bütünüyle tersyüz edilmiş ve çarpıtılmış bir durum söz konusudur.
Doğru bildiğimiz ve bize öğretilen düşünceler, düşüncesizliği yaratarak kişiyi en zavallı, bilemez ve anlayamaz hâle getirmektedir. Dikkat edin; dogma, tutuculuk, kalıp ve ezberler dediğimiz alışkanlıklar ve bize öğretilenler bir düşünce tarzı, üslup, yaklaşım ve karakter halini almıştır. Tutuculuk dediğimiz şey muhafazakârlıktır ki dogmatizm de bununla bağlantılıdır. Akıcılığın, yaratıcılığın, yeniliğin, değişim ve dönüşümün önünde en büyük engel olmaktadır ki bu özellikler kadın ve gençlik kimliğine, evrenin diline ters bir durumdur. Kadın ve gençliğin düşünce yapısı esnektir ve özgürlükte esnekliği gerektirir. Esnekliğin ve diyalektik düşünce tarzının zayıflamış olması özgürlüğün de zayıfladığı anlamına gelir. Özellikle Bakurê Kurdistan ve Türkiye’de örgütlü bir gücü yaratmamanın esas sebeplerinden biri özgür düşünceyi kendimizde yaratmamamızdır.”