Komalen Jinen Ciwan

Narkissos'un Sembolizmi: Aşk, Güzellik ve Kendine Hayranlık - Forteliber

Roşan Semsur Yazdı

“Kendi tarihini yazamayanlar, başkalarının kendileri için yazdıklarına mahkum olurlar. Her egemen erkeğin yaşamasa da yazdığı bir tarihi var. Yani bizlere, yaşanmış olaylar olarak bellettikleri tarih, aslında yaşanan değil, egemen erkeğin kaleminden dökülen süslü birer kahramanlık hikayesinden ibaret. Bu nedenle tarihini doğru okumamanın acısını en çok yaşayan, en çok tarihsiz bırakılan, kendisine atfedilen tarihi ise baştan aşağı bir çarpıtma olan biz kadınlarız.

Oysa tarihi doğru okumak, kendini tanımaktır. Neyin bize ait olduğunu, neyin ise yakıştırma olduğunu anlamaktır. İnsanlar, karşı olduklarına benzeşmez, onlara karşı savaşır ve mücadele ederler. Bu nedenle genç kadınlar olarak işe “Bu özellik bana ait değil aksine; gözlerinin içine baka baka kendisine karşı durduğum ve mücadele verdiğim erkek egemen sistemin bir özelliğidir” diye başlamak gerekiyor. Bunun bilincinde olmak, genç kadınlar olarak içine düşürüldüğümüz kara delikten daha erken kurtarabilir bizi.

Tarih, birçok hakikat arayışçısının ve hareketin, karşıtlarına benzeşmesi gibi bir tehlikeyi hep yanı başlarında taşımalarından çıkarılması gereken derslerle dolu. Hal böyle olunca, karşı durduklarımızı daha fazla tanımayı, neyin erkek aklını, neyin kadınları ve toplumu temsil ettiğini tez elden saflığa kavuşturmamız gerekiyor. İşte bu, biz genç kadınların en büyük öz savunma mekanizması oluyor.

Önder APO, hakikate giden yolda sadece bir yöntemi esas almaz, hatta bir tek yöntemle hakikate ulaşılamayacağını ifade eder ve hakikate ulaşmada bir yöntem olan mitolojiye ilişkin şu değerlendirmeyi yapar; “İnsan topluluklarını kavramada temel bir yöntem olarak mitoloji vazgeçilmez önemdedir. İnsan zihnini ütopyasız, mitolojisiz bırakmak, bedeni susuz bırakmaya benzer. Mitolojik anlatım gerçeğin çok gizlenmiş ifadesidir. Mitolojilerde mutlaka bir hakikat gizlidir”.

Bu minvalde mitolojilere dayanarak günümüzde de sıkça kullandığımız ve maalesef genelde kadına atfedilen bir kavramdan bahsetmek istiyorum. “Narsis”; kendisini beğenen, kendine sevdalı, kendine aşık…Tabi, bu kavramın mitolojilere kadar dayanan köklü bir tarihinin olduğunu söylemeden geçmek olmaz.

Bu nedenle, Yunan mitolojisinde bir kahraman olan Narkison`un trajik hikayesine kulak vermek lazım. Rivayete göre Narkisos, güzelliğiyle kadınların aklını başından alan bir gençmiş. Birçok kadın Narkisos’un etrafında dönse de kibirli Narkisos kimseyi beğenmez, sadece kendisiyle ilgilenirmiş. Hatta saatlerce ayna başında oturup kendini izlediği, günlerini kendisiyle meşgul olarak geçirdiği de anlatılan hikayeler arasındadır. Bir gün çok güzel bir peri kızı olan Ekho, ormanda Narkissos`u görür ve ilk görüşte aşık olur. Ancak büyük aşkına Narkisos’un küçümseyen bakışlarından başka karşılık bulamayan Ekho, günden güne erir ve sonunda bu aşkın derdinden de ölür. Ekho`nun kemikleri kayalara, sesi de kayalardaki yankılara dönüşür. Ekho ölmeden önce “umarım öyle birine aşık olursun ki sana hiç yüz vermez ve bu aşkla sararıp solarsın “diye de beddua eder Narkissosa. Rivayet o ya, bir gün göl başına giden avcı Narkisos, sudaki aksine aşık olur. O zamana kadar kimseyi sevmeyen Narkissos sonunda kendisini sevmiştir. Kendisine aşık olan Narkissos günlerce sudaki aksine bakıp durur. Gözünü sudaki aksinden alamaz, yerinden kalkamaz olur. Ne su içebilir ne de yemek yiyebilir. O da tıpkı Ekho gibi karşılıksız aşkın derdinden günden güne erimeye başlar ve sudaki aksini seyrederek ömrünü tüketir. Öldüğü yerde ise hepimizi kokusu ve güzelliği ile mest eden Nergis çiçeği boy verir.

Geçmişe ve hakikate ilişkin bilgiler içeren mitolojilerle biraz da bugünü değerlendirmek gerekiyor. Kendini beğenmek, gelişimimiz önündeki en büyük engellerden biri olarak karşımızda duruyor. Kendini beğenmek, yani tamamlandığını sanmak. Peki, tamamlandığını düşünen kadın nasıl yeni arayışlara girebilir Ya da yeni arayışlara girme çabasını, ihtiyacını ne kadar kendinde görür, hisseder, ister?

Önderlik” Kadında taşınan enerji hem daha fazladır hem de bu enerjinin niteliği farklıdır. Toplumsal doğada erkek enerjisi iktidar aygıtlarına dönüştüğünde maddi formlar, biçimler halini alır. Kadında ise enerji ağırlıklı olarak form haline, biçimselliğe gelmez. Enerjisi akışkan halini korur. Dondurulmamış kadındaki güzellik, şiirsellik, tını kabiliyeti ağır basan bu enerji haliyle yakından bağlantılıdır.” diyor. Yani, kadında akışkan halde olan enerji hep arayışta olan enerjidir. Durmak bilmez, form almaya, kafese kapatılmaya karşı hep harekette, hep arayıştadır. Tabi buradan kadındaki enerjinin başına buyruk olduğu sonucu çıkarılmamalı. Hegemonlar tarafından kendisine biçilen deli elbisesini kabul etmemek, dogmatizme karşı esnek ve kıvrak bir zekaya sahip olmaktır asıl olan. Yani kadın, yaşamının rotasına arayışı koyarak hep yolda olandır.

Kendimize sormamız gereken önemli bir soru,Neden bizi kendimize sevdalı hale getiriyorlar, yakmamız gereken kişiliklerimiz orta yerde dururken, neden aynalara ille de büyülenerek bakmamızı istiyorlar

Çünkü kendisini beğenen kadının aramayacağını, keşfetmeyeceğini biliyorlar. Bu yüzden keşiflerimizin, gelişimimizin önüne Narkisos`un aynasını kalın surlar gibi örüyorlar.

Fakat bu çarpıtılan hakikatlerin karşısında direnerek bugünlere kadar gelebilen bir Tanrıça Kültürü var. Bize unutturmaya çalıştıkları en büyük hakikat Tanrıça İnanna`nın kızları, Ninhursag`ın torunları olduğumuz. Ananın yaratımları anlamına gelen, sanatı, kültürü, bunların kurumlarını ve dili ifade eden ME`leri Zagros ve Toroslardan alarak insanlığa mal eden Tanrıça İnanna`nın kızlarıyız biz. Değer yaratmakla kalmayıp, yarattığı değerlere göz koyanlara karşı yerin yedi kat altına girmek ya da sevdiğinden vazgeçmek gerekse de, her türlü kavgayı göze alan, erkekleri karşısında tiril tiril titreten Tanrıça İnanna`nın kızlarıyız. Derler ki, kızlar analarına çekerler. Öyleyse İnanna`nın, Tanrıça Kültürünün söylediklerine kulak verelim. Önder APO kadın eşittir komünalliktir. Kadın, Tanrıça İnanna`nın elinden alınan değerleri yeniden kazanmak istiyorsa, bunun vazgeçilmez aracı demokratik komündür. dedi.

Toplumsallık dışında bir yaşamın mümkün olmadığını görerek, toplumsallığın hücresi olan komünleri geliştirelim, üretelim, büyütelim, örgütleyelim. Hakikatimizin ayna karşısında kendisine methiyeler dizen Narkisos`da değil, toplumsallık için savaşan, her güne yeni buluş ve yaratımlarla katılan Tanrıça İnanna`da gizlendiğini görelim.

Hakikati arayan dervişlerin, ancak kendilerini aştıkları zaman aynalara baktıkları söylenir. Çünkü onlar bilirler ki artık aynada gördükleri kendileri değildir sadece. Onlar, aynada yıllarca aradıkları hakikati ve onları bu hakikate ulaştıran yol arkadaşlarını görürler. Bizler aynalara bakma zamanımız geldiğinde, aşık olacaksak o surete değil, suretin içindekine aşık olmalıyız. O suretin aynada görünmesi için bu zorlu yolda yanımızda olanları, dikenli yolları bizim için temizleyenleri görebilmeliyiz. Bizi biz yapanları, bize anlamlı bir yaşamın kapısını aralayanları, aynalara bakacak kıvama gelmemizi sağlayan yoldaşlarımızı, analarımızı, Tanrıçaları görebilmeliyiz.

Aynalara, gerçekten hakikati görebilme cesaretini kazandığımızda bakmalıyız. Yoksa sahteliklerle kendimizi kandırmaktan daha kolay bir şey yoktur şu dünyada. Ama gerçeği görmek cesaret ister, gerektiğinde uğruna baş vermeyi ister. Tarih böyle olunca iki şeyi doğru anlamak gerektiği sonucuna varıyor insan. Birincisi, kendine sevdalanmanın biz kadınların bir karakteri olamayacağı. İkincisi ise kapitalist modernitenin biz kadınlara yakıştırdığı bütün kavramlara kuşkuyla bakmak . O zaman bizi geriye çeken bu özelliklerden temizlenebilir ve asıl kültürümüz olan Tanrıça Kültürüyle buluşabilir ve anamızın kızı olabiliriz.”