Yurtsever Genç Kadın Dergisi’nin Eylül- Ekim Sayısı Çıktı

Yurtsever Genç Kadın Dergimiz, Eylül-Ekim sayısında “Apocu Düşünce Tarzını Esas Alalım, Komünalist Yoldaşlıkla Komploya Son Verelim” şiarıyla okurlarıyla buluşuyor. Dergimiz, Apocu düşünce tarzını konu alan temasıyla yeni bir sayıda yeniden sizlerle. Apocu düşünce tarzını ele alan dergimiz; önderlik talimatı, genç kadın perspektifi ve üniversite perspektifi ile genç kadınların yeniden inşa sürecini doğru temelde anlayıp uygulaması açısından perspektifler sunuyor. Apocular Büyük Direnir adlı önderlik talimatı, Apocu Düşünceyi Geliştirelim, Yaşamda Komünalleşip Özgürleşelim adlı genç kadın perspektifi ve Kastik Katilin Düşünce Üretim Merkezleri: Üniversiteler adlı üniversite perspektifi ile sizlerle. Dergimiz, dosya kategorisinde komplo gerçekliği ve 12 Eylül faşizmine karşı yaşamı sevecek kadar direnen gençlere yer veriyor. Jineoloji kategorisinde Çiğdem Doğu’nun Apocu Dönüşüm Bilimi, Yöntemi ve Jineoloji adlı yazısı; Kültür ve Sanat kategorisinde ise Jinda Ronahî’nin Zap Direniş Kültürü yazısı siz değerli okuyucularımızla buluşuyor. Yurtsever Genç Kadın Dergimiz, diğer sayılarında da anlam buluşmalarını sürdürmeye devam edecektir.
“BİZ NARKİSOS DEĞİLİZ, ANALARIMIZIN KIZLARIYIZ”

Roşan Semsur Yazdı “Kendi tarihini yazamayanlar, başkalarının kendileri için yazdıklarına mahkum olurlar. Her egemen erkeğin yaşamasa da yazdığı bir tarihi var. Yani bizlere, yaşanmış olaylar olarak bellettikleri tarih, aslında yaşanan değil, egemen erkeğin kaleminden dökülen süslü birer kahramanlık hikayesinden ibaret. Bu nedenle tarihini doğru okumamanın acısını en çok yaşayan, en çok tarihsiz bırakılan, kendisine atfedilen tarihi ise baştan aşağı bir çarpıtma olan biz kadınlarız. Oysa tarihi doğru okumak, kendini tanımaktır. Neyin bize ait olduğunu, neyin ise yakıştırma olduğunu anlamaktır. İnsanlar, karşı olduklarına benzeşmez, onlara karşı savaşır ve mücadele ederler. Bu nedenle genç kadınlar olarak işe “Bu özellik bana ait değil aksine; gözlerinin içine baka baka kendisine karşı durduğum ve mücadele verdiğim erkek egemen sistemin bir özelliğidir” diye başlamak gerekiyor. Bunun bilincinde olmak, genç kadınlar olarak içine düşürüldüğümüz kara delikten daha erken kurtarabilir bizi. Tarih, birçok hakikat arayışçısının ve hareketin, karşıtlarına benzeşmesi gibi bir tehlikeyi hep yanı başlarında taşımalarından çıkarılması gereken derslerle dolu. Hal böyle olunca, karşı durduklarımızı daha fazla tanımayı, neyin erkek aklını, neyin kadınları ve toplumu temsil ettiğini tez elden saflığa kavuşturmamız gerekiyor. İşte bu, biz genç kadınların en büyük öz savunma mekanizması oluyor. Önder APO, hakikate giden yolda sadece bir yöntemi esas almaz, hatta bir tek yöntemle hakikate ulaşılamayacağını ifade eder ve hakikate ulaşmada bir yöntem olan mitolojiye ilişkin şu değerlendirmeyi yapar; “İnsan topluluklarını kavramada temel bir yöntem olarak mitoloji vazgeçilmez önemdedir. İnsan zihnini ütopyasız, mitolojisiz bırakmak, bedeni susuz bırakmaya benzer. Mitolojik anlatım gerçeğin çok gizlenmiş ifadesidir. Mitolojilerde mutlaka bir hakikat gizlidir”. Bu minvalde mitolojilere dayanarak günümüzde de sıkça kullandığımız ve maalesef genelde kadına atfedilen bir kavramdan bahsetmek istiyorum. “Narsis”; kendisini beğenen, kendine sevdalı, kendine aşık…Tabi, bu kavramın mitolojilere kadar dayanan köklü bir tarihinin olduğunu söylemeden geçmek olmaz. Bu nedenle, Yunan mitolojisinde bir kahraman olan Narkison`un trajik hikayesine kulak vermek lazım. Rivayete göre Narkisos, güzelliğiyle kadınların aklını başından alan bir gençmiş. Birçok kadın Narkisos’un etrafında dönse de kibirli Narkisos kimseyi beğenmez, sadece kendisiyle ilgilenirmiş. Hatta saatlerce ayna başında oturup kendini izlediği, günlerini kendisiyle meşgul olarak geçirdiği de anlatılan hikayeler arasındadır. Bir gün çok güzel bir peri kızı olan Ekho, ormanda Narkissos`u görür ve ilk görüşte aşık olur. Ancak büyük aşkına Narkisos’un küçümseyen bakışlarından başka karşılık bulamayan Ekho, günden güne erir ve sonunda bu aşkın derdinden de ölür. Ekho`nun kemikleri kayalara, sesi de kayalardaki yankılara dönüşür. Ekho ölmeden önce “umarım öyle birine aşık olursun ki sana hiç yüz vermez ve bu aşkla sararıp solarsın “diye de beddua eder Narkissosa. Rivayet o ya, bir gün göl başına giden avcı Narkisos, sudaki aksine aşık olur. O zamana kadar kimseyi sevmeyen Narkissos sonunda kendisini sevmiştir. Kendisine aşık olan Narkissos günlerce sudaki aksine bakıp durur. Gözünü sudaki aksinden alamaz, yerinden kalkamaz olur. Ne su içebilir ne de yemek yiyebilir. O da tıpkı Ekho gibi karşılıksız aşkın derdinden günden güne erimeye başlar ve sudaki aksini seyrederek ömrünü tüketir. Öldüğü yerde ise hepimizi kokusu ve güzelliği ile mest eden Nergis çiçeği boy verir. Geçmişe ve hakikate ilişkin bilgiler içeren mitolojilerle biraz da bugünü değerlendirmek gerekiyor. Kendini beğenmek, gelişimimiz önündeki en büyük engellerden biri olarak karşımızda duruyor. Kendini beğenmek, yani tamamlandığını sanmak. Peki, tamamlandığını düşünen kadın nasıl yeni arayışlara girebilir Ya da yeni arayışlara girme çabasını, ihtiyacını ne kadar kendinde görür, hisseder, ister? Önderlik” Kadında taşınan enerji hem daha fazladır hem de bu enerjinin niteliği farklıdır. Toplumsal doğada erkek enerjisi iktidar aygıtlarına dönüştüğünde maddi formlar, biçimler halini alır. Kadında ise enerji ağırlıklı olarak form haline, biçimselliğe gelmez. Enerjisi akışkan halini korur. Dondurulmamış kadındaki güzellik, şiirsellik, tını kabiliyeti ağır basan bu enerji haliyle yakından bağlantılıdır.” diyor. Yani, kadında akışkan halde olan enerji hep arayışta olan enerjidir. Durmak bilmez, form almaya, kafese kapatılmaya karşı hep harekette, hep arayıştadır. Tabi buradan kadındaki enerjinin başına buyruk olduğu sonucu çıkarılmamalı. Hegemonlar tarafından kendisine biçilen deli elbisesini kabul etmemek, dogmatizme karşı esnek ve kıvrak bir zekaya sahip olmaktır asıl olan. Yani kadın, yaşamının rotasına arayışı koyarak hep yolda olandır. Kendimize sormamız gereken önemli bir soru,Neden bizi kendimize sevdalı hale getiriyorlar, yakmamız gereken kişiliklerimiz orta yerde dururken, neden aynalara ille de büyülenerek bakmamızı istiyorlar Çünkü kendisini beğenen kadının aramayacağını, keşfetmeyeceğini biliyorlar. Bu yüzden keşiflerimizin, gelişimimizin önüne Narkisos`un aynasını kalın surlar gibi örüyorlar. Fakat bu çarpıtılan hakikatlerin karşısında direnerek bugünlere kadar gelebilen bir Tanrıça Kültürü var. Bize unutturmaya çalıştıkları en büyük hakikat Tanrıça İnanna`nın kızları, Ninhursag`ın torunları olduğumuz. Ananın yaratımları anlamına gelen, sanatı, kültürü, bunların kurumlarını ve dili ifade eden ME`leri Zagros ve Toroslardan alarak insanlığa mal eden Tanrıça İnanna`nın kızlarıyız biz. Değer yaratmakla kalmayıp, yarattığı değerlere göz koyanlara karşı yerin yedi kat altına girmek ya da sevdiğinden vazgeçmek gerekse de, her türlü kavgayı göze alan, erkekleri karşısında tiril tiril titreten Tanrıça İnanna`nın kızlarıyız. Derler ki, kızlar analarına çekerler. Öyleyse İnanna`nın, Tanrıça Kültürünün söylediklerine kulak verelim. Önder APO kadın eşittir komünalliktir. Kadın, Tanrıça İnanna`nın elinden alınan değerleri yeniden kazanmak istiyorsa, bunun vazgeçilmez aracı demokratik komündür. dedi. Toplumsallık dışında bir yaşamın mümkün olmadığını görerek, toplumsallığın hücresi olan komünleri geliştirelim, üretelim, büyütelim, örgütleyelim. Hakikatimizin ayna karşısında kendisine methiyeler dizen Narkisos`da değil, toplumsallık için savaşan, her güne yeni buluş ve yaratımlarla katılan Tanrıça İnanna`da gizlendiğini görelim. Hakikati arayan dervişlerin, ancak kendilerini aştıkları zaman aynalara baktıkları söylenir. Çünkü onlar bilirler ki artık aynada gördükleri kendileri değildir sadece. Onlar, aynada yıllarca aradıkları hakikati ve onları bu hakikate ulaştıran yol arkadaşlarını görürler. Bizler aynalara bakma zamanımız geldiğinde, aşık olacaksak o surete değil, suretin içindekine aşık olmalıyız. O suretin aynada görünmesi için bu zorlu yolda yanımızda olanları, dikenli yolları bizim için temizleyenleri görebilmeliyiz. Bizi biz yapanları, bize anlamlı bir yaşamın kapısını aralayanları, aynalara bakacak kıvama gelmemizi sağlayan yoldaşlarımızı, analarımızı, Tanrıçaları görebilmeliyiz. Aynalara, gerçekten hakikati görebilme cesaretini kazandığımızda bakmalıyız. Yoksa sahteliklerle kendimizi kandırmaktan daha kolay bir şey yoktur şu dünyada. Ama gerçeği görmek cesaret ister, gerektiğinde uğruna baş vermeyi ister. Tarih böyle olunca iki şeyi doğru anlamak gerektiği sonucuna varıyor insan. Birincisi, kendine sevdalanmanın biz kadınların bir karakteri olamayacağı. İkincisi ise kapitalist modernitenin biz kadınlara yakıştırdığı bütün kavramlara kuşkuyla bakmak . O zaman bizi geriye çeken bu özelliklerden temizlenebilir ve asıl kültürümüz olan Tanrıça Kültürüyle buluşabilir ve anamızın kızı olabiliriz.”
GENÇ KADIN KOMİNALİTENİN ESAS GÜCÜ OLACAK

Değerli Yurtsever Genç Kadınlar! Nereden Başlamalı ve Ne yapmalı? Sorularını sıklıkla kendimizi sorarak hakikat arayışına koyulmaktayız. Tam 52 yıl önce de bu arayış bu sorular ile başlatılmıştı. Bu arayışın yolculuğu kolay değildi elbette. Kimi zaman engebeli, taşlı, dağlık ve uçurumlar dolu geçerken, kimi zaman da tam pes etmeye yakın daha moralli, coşku ve aşk yoluna dönüşmüştür. Zorlukları olduğu kadar hakikat arayışı her bir zorluğa anlam yüklemiş ve kendini arama kendini bulma savaşına dönüştükçe büyük bir değere ulaşmıştır. Kaybedilen yerlere dönüş, yolu da yolcuyu da kutsal dediğimiz kavramlarla özdeşleştirmiş ve hakikatin yolcuları dediğimiz gerçekliği açığa çıkartmıştır. Bu yolculukta kaybedenleri tanıdık ve tanıdıkça kaybedenlerin esasında biz olduğunu gördük. Yine, kazananlara şahitlik ettik ve onları gördükçe bize kazandırdıklarına layık olmaya çalıştık. Ve tabi kaybettirenleri tanıdık, gördük ve de yüzleştik. Ve de yüzleşiyoruz. Hem de kıran kırana dediğimiz bir savaş tarzıyla. Bu yolculuk beraberinde bir toplumsallığı, bir hakikati ve her birimizde can, ruh veren bir ideolojiye dönüştü. Yolcu olduğumuz yolda her defasında kendimize döndük ve tarihten, doğadan, anlamdan kopuk olmadığımız görüldü. Kendimizle yüzleştik, kavga ettik ve inşa etmeye başladık. Yitirilen değerler kazanıldıkça anlam dediğimiz bütün değerler böylece varlığına kavuştu. Büyük bir başarı hareketi olan özgürlük hareketimiz bir öze dönüşün ve var olmanın adı olarak tüm insanlık tarihine eşi benzeri görülmemiş bir özgürlük ideolojisine dönüştü. 52 yıl önce kendi olma savaşı Kürt varlığı sorununu ortadan kaldırdığı gibi, Kürt kadınları öncülüğün de evrenselleşen bir mücadeleyi açığa çıkartmıştır. Kendi olma savaşı, Kürt varlığını, kadın varlığını ve ezilen tüm hakların mücadelesinin sonucudur. Toplumsal değer dediğimiz gerçeklikte bu şekilde açığa çıkmaktadır. Yarım asırlık mücadele sonucunda varlığını kabul ettirme, bu direnişi göstermede, binlerce şehidimizin kanı ve verilen bedeller var. Bir halkın alın teri var. Büyük bir çaba ve emek boyutu var. Bu başarı Zap ve Avaşin de direnen yoldaşların başarısıdır. Bizler açısından anlamamız, bilmemiz ve kavramamız gereken esas da bu olmaktadır. Önderliğimiz bu süreci tek taraflı inisiyatifi ile geliştirmiştir ve büyük bir mücadele içinde olduğunu unutmamalıyız. Önder Apo ile görüşmelerin yapılması bu anlamda bizler de yanılgılara yol açmamalıdır. Önderliğimiz bu sürecin gelişmesi için hiç durmadan çabalamakta, paradigma eksenin de uğraşmaktadır. Bu anlam da her şeyi Önderlikten bekleyen, zamana erteleyen, “bakalım ne olacak”, anlayışları ile sonuç alamayacağımızı ve devlet oyunlarını bozamayacağımız bilinmelidir. Önderliğin uygulayıcısı olmamız ve hiç durmadan Önderlik temposu ile çalışmamız gerekir. Bu anlam da esas çalışmamız Önderliğimizin fiziki özgürlüğü olmaktadır. Tüm çalışmalarımızın merkezine Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü koymalıyız. Önderliğimizin fiziki özgürlüğü, kadınların, gençlerin, halkların, inançların özgürlüğüdür. Önderliğimizin fiziki özgürlüğü, demokratik, sosyalist bir toplumun yaratımıdır. Bu bir talep değil, ısrarla mücadelesini yürüteceğimiz ve asla vazgeçmeyeceğimiz yaşam ve varlık gerekçemiz olmaktadır. Yurtsever Apocu genç kadınlar olarak bu anlamda bekleyen ve sürüklenen konumdan çıkıp, bir aciliyet olarak yoğun çalışma ve eylemler ile Önderliğimizin fiziki özgürlüğü için mücadele etmeliyiz. Yine kadın ve gençlik hareketleri olarak büyük bir şans, miras, deneyim ve tecrübenin sahipleriyiz. Hiçbir tarihte görülmemiş, hiçbir öncünün gerçekleştirmediğini Önder Apo gerçekleştirmiş ve bu kutsal mirası, toplumsal değerler bütünlüğünü korumamızı ve özgürlükçü çıkışlar yapmamızı istemektedir. Bu mirası sahiplenmek, layık olmak elbette kolay değildir. Bu tarihi görevi üstlenmek, öncülük etmek ve kendine rol vermek çok zor da değildir. “Her anlam bir anlamsızlıktan doğar” diye belirtmektedir Önder Apo. Tıkanmalarımız, zorlanmalarımız, boyun eğmelerimiz, özgüven yitimlerimiz vb. kastik katilin yaratmış, kabul ettirmiş olduğu tüm bu özellikler bir anlamsızlığı ifade etmektedir. Bireyselliği, bencilliği, köle-efendi ilişkisini, iktidarcılığı, katliamı getirmektedir. Bu anlamsızlığa karşı anlam savaşını başlatmakta bizler için esas görev olduğu gibi, doğru ve güzel yaşama kararını vermenin adı olmuş ve olmaktadır. Özgürlükçü çıkışlar da bu şekilde açığa çıkacaktır. Genç Kadın Komünalitenin Esas Gücü Olacak, Komünsüz Hiç Kimseyi Bırakmayacak! Önderliğimiz toplumsallığın öncülüğünü yapma, direnme ve bizlere büyük bir direniş kültürünü verme ile de yetinmedi. Yeni süreci nasıl ele alacağımızı, özgür çıkışlarla nasıl çalışma yürüteceğimizi ve nasıl katılacağımızı en ince ayrıntılarına kadar bizlere anlatmaktadır. Dünyadan izole edilmiş küçücük bir adada bunu yapmaktadır. Kadınların, gençlerin, halkların, inançların tüm sorunlarına, büyük çözümler bulmakta ve tek taraflı inisiyatifi ile başlattığı ve yürüttüğü süreçte özgürce çıkışları ve çözümleri yaratmaktadır. Değişim ve dönüşümü inşa etmektedir. Bu anlam da bizlere büyük sorumluluklar düşmektedir. Önderlik dört Nisan mesajın da “her yerde örgütlenin ve herkesi örgütleyin” göreviyle bizleri sorumlu kılmış ve bu görevimizi yerine getirmezsek büyük eleştireceğini, hesap soracağını belirtmiştir. Bunun ne anlama geldiğini bilmek gerekir. Kadın ve gençlik öncüdür sözü bir slogan değil, bir yaşam tarzıdır. Pratik istemektedir. Enerji ve güç istemektedir. Herkesten daha fazla çalışma yürütmeyi, emek harcamayı, radikal olmayı gerektirmektedir. Bunu başkalarından bekleme de kendi gücünü inkar etme, aldatma olur. Fakat dikkat edelim, yine Önderlik bizleri sürüklemekte ve aktifleştirmektedir. Pasif, edilgen, inisiyatifsiz, sürekli bekleme konumunda olan ve en önemlisi de örgütlü olmama durumumuza müdahale etmektedir. Yüzümüzü yine kendimize döndürtüp, kendimizi inşa etmemizi istemektedir. Komünal yaşam bu anlamda kendini örgütleme, kendini oluşturma, inşa etmedir. Tarih bilincinin yaratılması ve toplumsal değerler bütünlüğümüzü, toplumsal hafıza ve kültürü inşa etmedir. Toplumdan, değerlerden, tarihten ve kültürden kopan, uzaklaşan her bir kadın ve gençte bu gerçekliği inşa etme de komünleşme anlamına gelmektedir. Kolektif akıl, yurtseverlik ölçüleri, etik ve estetik ölçüleri yaşama ve yaşatma anlamına gelmektedir. Bu anlamda ahlaki ve politik yaşam dediğimiz, özgürce yaşama ve özgür düşünceyi kendinde yaratma mücadelesi verme bir hayal değildir. Bir hayal, ütopya olsa dahi gerçekleştirecek kadar yakın ve gerçektir. Bu anlamda komün yaşamı soyut değildir. Yaşam sistemini örgütleme, tarihselliği kendinde yaratma, kendi özüne kavuşma çok somut bir gerçekliği ifade etmektedir. Dikkat edelim esas ihtiyacımız olan da budur. Büyük bir kadın ve gençlik potansiyeline sahip olmak önemlidir fakat bunu anlamlı kılacak olan ne kadar örgütlediğimiz, eğittiğimiz ve komün yaşamını yaratmamızdır. Yoksa potansiyel bir güç, en dipleri de yaşayabilir en büyük yüceliği de. Bunu kanalize edecek olan da yurtsever, sosyalist, devrimci genç kadınlardır. Önderliğimiz felsefe masası adını verdiği komünü kök hücre haline getirdi. İmralı adasında felsefe masasını örgütleyerek bizlere öncülük etmektedir. İmralı gibi bir soykırım sisteminde Önderliğimiz en zor denileni başardı. Ve hiç aklımıza gelmeyecek, inanmayacağımız hayal dediklerimizi düşünce gücü ve pratiği ile en somutunda gerçekleştirmektedir. Komün değilsek, komünlerimiz yok ise toplumdan kopuğuz demektir. Yine bir kurum açma ve içinin bomboş olması ise hiç değildir. Komün bir mahallenin tüm sorunlarını çözümleyecek, öz savunmasını geliştirecek, fikir gücünü açığa çıkartacak, kendi iradesini açığa çıkartacak, özgür düşünce ve özgür ilişkinin yaratılacağı
Yurtsever Genç Kadın Dergisi “Ne Kadar Örgütlüysen o Kadar Varsın” şiarıyla çıktı

Yurtsever Genç Kadın Dergisi 2025 Temmuz- Ağustos sayısında Örgütlülük temasıyla okurlarıyla buluşuyor. Dergi “Ne Kadar Örgütlüysen o Kadar Varsın” şiarıyla yeni bri sayıda yeniden sizlerle. Örgütlülük teması kapsamında Önder APO’nun kaleme aldığı “Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu” ışığında hazırlanmış bir çok yazı, analiz ve perspektifler genç okuyuculara sunuluyor. Örgütlülük temasını konu alan dergide Önderlik Talimatı, Genç Kadın Perspektifi ve Üniversite Perspektifi ile genç kadınlara yeni özgür yaşama ışık tutan manifestonun doğru anlaşılması ve uygulanması açısından yol ve yöntemler belirleniyor. “Kadın ile erkek ilk defa nasıl karşılaştılar” adlı Önderlik talimatı, “Genç Kadın Kominalitenin Esas Gücü Olacak” adlı Genç Kadın Perspektifi ve “Üniversiteleri Özgür Akademilerle Örgütleyelim” adlı Üniversite Perspektifi dergide yer alan başlıca yazılar. Derginin dosya kategorisinde 14 Temmuz ve 15 Ağustos Mücadele gerçekliğiyle sizinle olurken Özgürlük Hareketinin öncü kadrolarından olan Ali Haydar Kaytan’ın yaşam hakikatine yer veriyor. Jineoloji kategorisinde Çiğdem Doğu’nun “Evrensel Zeka ve Sevgi, Kadın Bakışı ve Kominler Yoluyla Genç Kadınlardan Deryalara Akıyor” yazısı, Kapitalist Modernite kategorisinde “Nedir bu Kastik Katil” yazısı ve Kültür Sanat Bölümünde “Zap Direniş Kültürü” yazısı siz değerli okuyucularla buluşuyor. Yurtsever Genç Kadın Dergimizin diğer sayılarında anlam buluşmamız yine devam edecektir.